KADİM ŞEHİR: ARDAHAN
Yılardır hep yazarım; bir gün herkes geri dönüş için yola çıkacak ama yol kapalı olacak diye!
Bu analizi yaparken, dar kafalılara laf anlatmanın zor olduğunun farkındaydım. Aklı başında insanların bu yazılarımızı dikkatlice okusunlar bize yeter dedik. Zira cahil insanlara laf anlatmak kadar zor bir şey yoktur. Zaten bu saatten sonrada atomu parçalamak gibi bir derdimde yok.
Ardahan’a ihanetin adeta normal hale geldiği o günlerde, kadim şehir yine büyüklüğünü gösterip cömert davranıyor , bütün zenginliğini Ardahanlıların ayağına seriyordu. Onlar Ardahan’da kazandıklarını istanbul gibi batı illerine yatırım yaparak memlekette sırtını çevirirken, memleket sadece gülümsüyordu.
Tabi ki başka nedenlerle gurbet eline gidenleri bu guruba katmıyorum.
Benim sözüm nankör olanlara, köyde ağa iken gittikleri yerde asgari ücrete talim edenlere. Mazot pahalı diye işin kolayına kaçıp çifti - çubuğu bırakıp kaçanlara. Kurtuluş savaşında cephede aç susuz çarpışan dedelerimiz bu günkü halimizi görseler ellerinde sopalarla bizi kovalardılar herhalde. Zira emek başka bir şeydir. Emeği sömüren hayırsız evlatlar ise o da bambaşka bir şeydir. çünkü bir yeri cennet yapmakta, cehennem yapmakta bizim elimizde, suçu başkasına atmak ise en kolay yoldur. Zoru başarmak ise kahramanlara mahsus bir şey. Koronavirüs ise böyle bir zamanda çıktı ortaya.
Koronavirüs Covid-19 un hüküm sürdüğü bu günlerde, batıdaki Ardahanlılar baba ocağına dönmek için can atıyorlar ama dönemiyorlar. Kimisinin ‘ Lele göçmüş yurdu kalmış ‘ , kimisinin dönecek takati kalmamış, kimisinin ise yüzü.
GÜNEŞ YENİ BAŞTA DOĞUDAN DOĞACAK
Ancak bir kesim var ki onlar benim gözümde bizim değerlerimizdir; Hasköy ‘de Cabir ve Tarkan Yazıcı kardeşler, Bayramoğlu köyünde Halim Arslan gibi İşleri gereği memleketten uzakta yaşasalarda baba ocağını sürekli tüttürdüler. Bu gün istedikleri zaman dönebilirler çünkü bacasında duman tüten bir ev onları karşılayacak. İşte bu, gidenlere bir lafımız olmadı, giderken arkalarından enkaz bırakanlara oldu.
Ee ne demiş atalarımız, ‘Sakla samanı gelir zamanı ‘ bu gün artık Ardahan zamanı hiçbir şey bu bela bittiğinde eskisi gibi olmayacak. Zira bütün dünya eş zamanlı olarak durmuş durumda. Dünya artık dönmüyor, tekrar dönmeye başladığında güneşte tekrar Doğudan doğacak.
Ve inşallah tüm dünya için kafatasçılık, cehalet, zengin- fakir arasındaki uçurum geride kalır. İnşallah ülkemiz zaferle çıkar bu üçüncü dünya savaşında.
Mehmet Doğu Avşar/ sabah
NEREDE O ESKi GÜNLER
Ben pek geriye bakmayı sevmem, gelecek için hep Ümitkar olmuşum. Ancak bu gün kabul edilen ve empirik olarak yaptığım deneylerle insan oğluna bir vadi dolusu altın versende yine daha fazlasını ister.
Benim çocukluğumun geçtiği zamanlarda insanlar böyle değildi mesela.
Biz çocukken uzun kış gecelerinde büyüklerimizin etrafında toplanır onların anlattıklarını dinler ders alırdık. Büyük, küçük , sevgi, saygı gibi kavramlar hayatın tam merkezinde yer alırdı.
Evin odası akşamları şölen yeri gibiydi. Büyük baba, büyük anne, amca, hala, dayı, yeğen, kardeş ve hizmetçi vede komşular, bu gün bir şehrin stadyumuna sığmayan bu kavim kardaş, o gün nasıl sığıyordu o küçük köy odasına.
Ortaçağ simyacılardan, Helenistik döneme, oradanda Rönesansın ne olduğunu ilk onlardan öğrendik. Daha okula gitmeden.
Şirin enişte o kadar hikayeyi nasıl uydurup anlatıyordu. İlkokul bile okumamasına rağmen. İnkalar’ın Medeniyetini öve öve bitiremeyen Orhan amcam, onların parayı yemek, barınmak için kazandıklarını bunun dışında paraya önem vermediklerini, altınların ise onların gözünde ehemmiyetlerinin olmadığını nerde biliyordu?
Dedem Şükrü Selahattin’i Eyübü nün İç Ermenistan ‘da ki Revan kentinde yaşayan bir Celali aşiretinin koluna mensup olduğunu nerde biliyordu? Kudüs fethini anlatırken bu kadar heyecanlamasının nedeni neydi? Siret- i Nebi kitabını bu kadar güzel nasıl okuyabiliyor du?
Halaçlar akşamları köy odalarında keçe yaparken bir yandada Dengbej Şevki amcanın klamlarını dinlerdik.
Sosyal hayat zirvelerde dolaşıyor, para sadece yemek ve barınmak için gerekliydi İnkalılardan olduğu gibi. Fukaralık vardı ama kimse şikayetçi değildi halinde. İmece vardı. İnsanlar mutluydu. Avuç dolusu gülerdik hemen hemen her gün.
Bu gün insanların yüzde kaçı kaç günde bir gülebiliyor bir bileniniz varmı? Yolda yürüyen kaç kişinin yüzünde mutluluk ifadesi var? Kaç kişi parada neymiş önce insan, önce sevgi, saygı vede sağlık ve mutluluk diyebiliyor?
Şairin dediği gibi, “ onlar topraktan öğrenip, kitspsız bilendir.
Bayburt’lu Zihni gibi gülen,
Hoca Nasrettin gibi ağlayandır. “
Ve yine bir başka şairimiz, “ o güzel adamlar o güzel atlara binip gittiler.
Demir’in tuncuna, insanın piçine kaldık”
Mehmet Doğu Avşar