SIRA DIŞI BİR BAŞARI HİKAYESİ
MEHMET AVŞAR/ SABAH
Başarı bazen bir işte en iyi olmaktır. Bazen de elini hangi işe atarsa atsın iyi yapmaktır. Sıradışı başarı öyküleri genelde ikinci grupta yer alanlardan çıkar. Bu da öyle bir şey işte ceketini alıp köyde çıkan bıyıkları daha terlememiş sıradışı bir gencin öyküsünü sizler içi derledik. Başarı derken sadece sahnenin gerisinde değil üstünde de var olabileceğini kanıtlayan Alihan Akkoç’ da onlardan biri. İşte ’Turizmli yolların’ bir başarı öyküsü.
Turizmci Alihan Akkoç ile dolu dolu bir röportaj;
Allihan bey öcelikle bu gün vardığınız noktaya, ta yolun başından itibaren anlatır mısınız?
-Alihan Akkoç; 1964 Ardahan-Göle doğumluyum. İlk, orta, öğrenimini Ardahan-Göle/Köprülü Beldesinde yaptım. Çalışmak için gittiğim Rize’de hem çalıştım, hemde Akşam Ticaret lisesinde okudum. Aynı zamanda da Oxford Üniversitesinin İngilizce kurslarına katıldım. ayrıca turizm ile ilgilide ders aldım. 84 yılında da vatani görevimi yapmak için Rize’den ayrıldım.
Ardından da 85’ de İstanbul sokulu Mehmet paşa ‘da çalışmaya başladım. 92 de de Amber Otelinde işe başladım. Burada genel müdür oldum. 3 yıl sonra da otel sahiblerinin ısrarı üzerini Amber Otellerini devr aldım. Allah’ta yürü kulum dedi, bu günlere geldik.
Şu anda da Türkiye Turizm Otelciler Birliği Denetim Kurulu Başkan Vekiliğini yapıyorum. Çoğu sivil toplum örgütleri içerisinde yer alıyorum. Dünyadaki önemli Turizm Fuarlarına katıldım. Daha yeni Dubai de ki bir toplantıdan geliyorum.
2002 yılında da Sirkeci’de bir otel devraldım, orayı restore etikten sonra faaliyete geçirdim. Biz tabiri caizse turizmin hamallığını yapıyoruz. Onlarca insana istihdam sağlıyoruz. Otelerimiz bakanlık özel onaylı, insan ne iş yaparsa yapsın en iyisini yapmalı, bizde onu yapmaya çalışıyoruz.
- Ardahanlısınız , memlekete gidip geliyor musunuz?
-Her ne kadar kadar İstanbul’da iş yapsakta kalbimiz memlekete kaldı. Her sene mutlaka bir sefer gidiyorum. Memleketim işlenmemiş bir maden gibidir. Otellerimde mutlaka kahvaltılıkları memlekette getirtmek için uğraşıyorum. Örneğin Ardahan kaşarı ve balından bu güne kadar hiç şikayet almadım. Aksine özelikle turistler soruyorlar bu ürünleri nereden getiriyorsunuz? Diye. Yani el değmemiş topraklarımız var ve bizim en büyük zenginliğimiz.
Biz bu konuda çok şanslıyız. İnan ki Hollanda’da kaşar getiriyorlar, bizim kaşarımızın eline su dökemez.
EN BÜYÜK SORUNUMUZ GÖÇ
Devlet son yıllarda Ardahan’a çok iyi valiler, çok iyi emniyet müdürleri de gönderiyor ancak iller bankasında Ardahan’a düşen pay belli. Onun içinde devlet bir an evvel Ardahan için acil eylem planı yapması lazım. Sınır bekçisi Ardahan aynı zamanda organik ürünler pazarı niteliği taşıyor. Ülkenin aynı zamanda et deposu. Bütün bunlar göz önünde bulundurarak harekete geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Oraya para aktarılmalıdır.
Bir gün gelecek insanlar bu tanıtılmamış hazinelerin kıymetini anlayacak ancak iş işten geçmiş olacak. Benim babam köy ağasıydı diğer hayvanlar hariç sadece 15-20 kadar camuşumuz (manda) vardı. Eski valimiz Ahmet Deniz, benim iyi dostumdur. Ardahan’a atandığı için çok sevinmişti, oralarda manda yoğurdu bulabileceğini sanıyordu, ne yazık ki bir tek bile manda olmadığını görünce çok üzülmüştü.
Bir gün gelecek tersine göçler başlayacak, zira büyük şehirlerde artık hayat kalmadı. İnsanlar mutsuz büyük şehirlerde, köye dönmek artık her kesin hayal ettiği bir realite haline geldi.
EZURUM ÖNÜMÜZÜ HER ALANDA KESİYOR
Erzurum artık bizim gibi küçük doğu illerinin üzerinde elini çekmeli. Bize fırsat vermeli. İmkanlar Oltu’dan bu yana gelmiyor. Büyük şehir Erzurum bütün hizmetleri sadece kendine vakumluyor. Erzurum ‘da seviyoruz ama böyle olmaz onlarda bizi sevmeli ve düşünmeli. Kurtuluş savaşında Ermenilerle çalışan bizlerdik, Ermeni çetelerin zulmüne maruz kalan bizlerdik, Ermeniler tarafından samanlıklarda diri diri atalarımız feci şekilde yanarak can verdiler. Bu yüzden Ardahan küçük ama cürmü büyüktür.