Siyasal sitemlerin, teorik anlamda hüviyet kazanmasının en önemli sacayağı ekonomik reçeteler sunmasıdır. Bugün Türkiye’de iki farklı siyasal sistem tartışılmaktadır. Rejimin artık yürütülemez ve yönetilemez olmasından kaynaklanan derin bir kriz yaşanmaktadır. Şüphesiz bunu en çok mevcut iktidar hissediyor. İktidar cumhuriyetin tüm kurumlarını, kendi yürütme gücüne göre elverişli hale getirmek için işlerlik kazandırmaya çalışıyor. Ancak bu tasarım süreci belli bir sisteme oturmadığından her an yıkılmaya hazır; diken üstünde bir hassasiyete sahip. En son genelkurmayın “eşme ittifakı”na yönelik sözleri, hükümette olası bir çatlama durumunda müdahale etmeye hazır, pusuda bekleyen bir askeri vesayetin beklediğini gösterdi bize. Yine Arınç’ın Gökçek hakkındaki iddiaları sonrasında açılan soruşturmalar, özünde bir vesayet kurma girişimidir. Yoksa olması gereken bir yasal süreç olduğuna, -Türk adalet sisteminin son 12 yıldaki çıkışlarına bakıldığında- inanmak çok güç. Askeri ve adli vesayet fırsat kolluyor görüntüsü veriyor. Bu durumu çok iyi bilen hükümet sistemi değiştirmeye yönelik Türk tipi başkanlık sistemini öneriyor. Ancak bu sistemin çok ciddi bir eksikliği var. O da ekonomik anlamda bir model değişimini ön görmemesidir. Başkanlık sistemi bize, yürütmenin mutlak bir tahakkümünü amaçlayan bir yönetim şeklini alternatif olarak sunuyor. Bu mevcut neo-liberal politikaları daha iyi nasıl uygulayabilirimin bir arayışıdır.
Öte yandan, 92 yıllık rejimin Kürt sorunu dâhil, ekonomi, adalet ve eğitim gibi bir çok meselede sürekli kriz yaratan, artık devam ettirilemez olduğunu görenlerin sistemi topyekun değiştirmeyi hedeflediği bir seçeneği var: Demokratik Özerklik. Özünde nihaiyi olarak başkanlık sistemini öngörmesine rağmen, bu tezi savunan siyasi aktörlerin başkanlık sistemine karşıymış gibi bir görüntü vermesi düşündürücü gelebilir. Demokratik özerkliği, kabul edilebilir ve makul kılan, neo-liberal politikalara alternatif yeni bir ekonomik model önermesidir. Bu teze göre, toplum ekonomi, cinsiyet, ekoloji ve kültürel konularda dinamik bir örgütleme içerisinde olmalıdır. Bu örgütlenmenin dinamik olması radikal demokrasi terimiyle açıklanıyor. Yani toplumun tabanda küçük hücreler halinde örgütlenerek, yerelden merkeze doğru tüm yönetim kademelerinde söz sahibi olmasını hedefler. Bu hücre örgütlenmesinde, komünal ekonomi denilen bir ekonomik model yerleştirilir. Toplum sadece yönetime değil, ekonomiye de demokratik katılım sağlar. Çeşitli üretim alanlarında bilginin, üretimin, emeğin ve sermayenin paylaşımını demokratik bir karar mekanizmasıyla sağlar. Çok çeşitli üretim alanlarının, bilgi, emek ve sermaye ortaklığına dayalı loncaları olur. Halihazırdaki esnaf, ticaret ve sanayi odalarının, meslek odalarının ve sendikaların yerine, doğrudan ekonominin karar sürecine dâhil olan komiteler vardır. Tüm bu mikro örgütlenmenin en tepesinde ise bugünkü anlamından çok farklı bir başkanlık kurumu vardır. Demokratik özerklik, iktidarın savunduğu başkanlık siteminin hemen hemen zıddı bir başkanlık sistemini tavsiye ediyor. Buradaki başkan, bir kişi değildir. Bir komite ya da toplumun değişik kesiminden üyelerin yer aldığı bir kuruldur.
Yönetim krizini aşmak bağlamında bakıldığında, iktidarın sunduğu çözüm, başbakanlıkla cumhurbaşkanlığını birleştirip yetkiyi tek kişiye vermektir. Demokratik özerklik ise tam tersi, yetkiyi örgütlü topluluklarla paylaşmaktır.
Devrim AVŞAR