Mustafa Ekici / Yazar
Sünni Arapların yaşadıkları bölgeler Irak’ın sahip olduğu yeraltı zenginliklerden yoksundur. Bu yoksunluk kaçınılmaz olarak Şii baskısıyla dayatılan siyasal alandan dışlanma ile birlikte terörize olmaya çok müsait bir toplumsal taban yaratmaktadır. Bunun doğuracağı en büyük risk şüphesiz Kürtlerin yaşadıkları bölgelere yönelik olacaktır.
Bir tespihin taneleri gibi etrafa savrulan İslam Milleti yeni ve büyük bir toparlanma süreci yaşıyor. Gündelik gelişmelere takılmadan, Hafter, Süleymani, Dahlan gibi miadı dolmuş melodramlara aldırmadan bu büyük gelişmelerin, İslam Milletinin bu devasa silkinişinin, bu ete kemiğe bürünmekte olan muhteşem siyasanın, atmakta olan bu harika şafağın hazırlığını yapalım. Dünyanın geldiği vasatta belki en demokratik, en geniş katılımlı, en özgür siyasal sistemleri ihtiva edeceği kuşkusuz olan bu yeni dönemin hiç şüphesiz merkez ülkesi Türkiye’dir. Etrafımızda son on yılda oluşan muazzam alt üst oluşların, milyonlarca masumun canına mal olan, savaş lordlarının ve şirketlerinin, yetmedi bizzat büyük güçlerin sahaya inerek işledikleri iğrenç katliam ve terörün bütün nedeni bu şafağı durdurmak, olabildiğince zayıflatmak, geciktirmek. Ama her hesabın üstünde bir hesap vardır. Tarihin de zamanın da bir sahibi vardır ve kader hükmünü icra edecektir. Bu nedenle gündelik dedikodu mesabesindeki gelişmelere takılmadan İslam Milletinin sahip olduğu her imkan bu hedeflere kilitlenmelidir. İşte Suriye’de dokuz yılın sonunda büyük iştihla sahaya inen hemen her müfsid gücün nefesi tükenmiş durumda. İslam Milletinin başına yüz yıldan beri musallat edilen bütün dayatma sistemler zayıflamakta, her gün alttan alta işleyen bir strateji İslam toplumunu derleyip toplamakta.
Irak'ta yeni bir sürece doğru: Lanet olsun İran ve Amerika'ya
Türkiye’nin etrafında savaş ve çatışma çıkarabilecek hemen her odağı, küçük büyük demeden sahaya sürenler, bu güçlerin kendi aralarında da savaşması için ateşleri harlamaktan asla geri durmadılar, durmayacaklar. Bu nedenle, işlerin yavaş yavaş hal yoluna gireceği bu yeni vasatta Irak’ın iç istikrarı ve münhasıran Irak Sünni Arapları ile Kürtlerin ilişkileri ayrı bir anlam ve önem kazanacaktır.
Irak’ın iç istikrarı
Son dokuz yılda dış politik gündemimizin en önemli maddesi hiç tartışmasız Suriye olmuştur. Şimdi, Suriye ile hiç de bağlantısız olmayan ve aslında Suriye meselesinin kuluçkası da olan, 2003’deki ABD işgalinden beri içten içe fokurdayan Irak ile yoğun biçimde meşgul olacağımız yeni bir sürecin tam da yol ağzında bulunuyoruz.
Irak tarihsel olarak etnik, dini ve mezhebi alanlarda bölünmüş, bu bölünmelerin sık sık çatışmaya döndüğü ve ABD işgali ile de bu bölünmelerin şimdilik üç ana aksta siyasi varlığa kavuştuğu bir dehşet dengesinde duruyor. Bu bölünmelerin kendi içinde çatışma riskleri de içerecek şekilde daha küçük alt bölünmelere maruz kaldığı da vakıa. Irak’ta Şiiler, İran ve ABD müdahalesinin yarattığı şartlar sonucu üç parçaya bölünmüş durumdadır: Tamamen İran’a angaje gruplar, tamamen İran karşıtı gruplar ve bu iki grubun arasında gerçek anlamda bir denge olarak duran Sadr grubu. Bir ara not olarak, 12 İmam Şiiliğinin melcei olan Irak Şiiliği, 12 İmam Şiiliğinin tarihte kurduğu ilk devlet olan İran İslam Cumhuriyetinin dayanağı olan velayeti fakih tezini red etmiş, İran İslam Cumhuriyetini meşru bir Şii devlet olarak kabul etmemiştir. Şii kesimler Irak ordusu dışında kendi paralel silahlı güçlerine de sahipler.
İç çatışma içindeki çatışma
Irak Kürtleri de bu bölünmelerden beri değildir; nitekim çok da uzak olmayan tarihte binlerce insanın ölümüne mal olmuş olan siyasal bölünme KDP/KYB olarak vücud bulmuş, bu da IKBY’de iki parçalı, iki merkezli, Ebil/Süleymaniye olarak iki iktidar merkezi meydana getirmiştir. Yine bu yapının da kendi içinde yer yer çatışmaya varan alt bölünmelere uğradığı biliniyor. En son Kerkük’teki gelişmeler, Goran ve Newe grupları ile KYB arasındaki sürtüşme ve çatışmalar bunun ipuçlarını veriyor. Kürt kesimler de yine kendi silahlı güçlerine sahipler. Burada her anlamda ortada kalmış, itilmiş, ötelenmiş kesim olarak Sünni Araplar Irak toplumu için ciddi riskler barındırıyor. Irak Sünni Arapları da kendi içlerinde çatışma riskleri de barındıran birçok gruba ayrılmıştır. Ama bir vakıa olarak ve tarihsel kökenleri de olan bir realite olarak Irak’taki bu çok parçalı ve bölünmüş toplum ve bunun doğurduğu siyasi yapıları Irak’ın gerçeği olarak kabul etmemiz gerekir. Nitekim Irak toplumu bu bölünmüş yapısına rağmen aslında etrafındaki birçok toplumdan daha olgun siyasi refleksler vermektedir. Kürt siyasi kimliği ile maruf şahsiyetlerin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturması buna en güzel örnektir. Dışarıdan kötü niyetli dayatmalar olmadıkça bu farklı yapıların kendi aralarında bir dengeye oturacağı görülmektedir. İşte bu dengenin kurulabilmesi için Irak Kürtlerinin Sünni Araplar ile daha yakın işbirliğinin önem kazanacağı bir süreç başlamış bulunmaktadır.
En zayıf halka
Saddam Hüseyin’in liderliğindeki Baas partisinin yönetimi Sünni Arap azınlığa dayanan nasyonalist bir dikta yönetimiydi. Saddam sonrasında, yönetimin mağdurları olan Şii ve Kürt kesimlerin ittifakı ile yeni bir Irak devleti kuruldu. Sünni Araplar da bu yeni yönetimin mağdurları olarak hemen tamamen yönetimden dışlandılar. 2003 öncesi Kürtler gibi Şiiler de federal bir yönetimden yanayken Sünni Araplar katı merkeziyetçi bir devlet yapısının şiddetli savunucuları idi. Zaman değişti, roller değişti, Şiiler merkeze oturunca bu kez kendileri katı merkeziyetçi bir sistemin savunucusu ve Sünni Araplar da Kürtler gibi federatif hatta özerk yapılar savunan bir pozisyon aldılar.
Günün sonunda Sünni kesim siyasal alandan hemen tamamen dışlanmış, bütün siyasi kurumları etkisizleştirilmiş ve liderleri ya öldürülmüş ya yargılanıp içeri tıkılmış ya da sürgün edilmiş bir durumla karşı karşıya kaldılar. DEAŞ ve El Kaide terör şebekelerinin de suçlusu ilan edilip şeytanlaştırılan Sünni Araplar bugün itibari ile hem ekonomik olarak, hem sosyal ve siyasal olarak Irak toplumunun en zayıf halkasını teşkil ediyor.
Öte yandan, Irak’taki diğer kesimlere nazaran nispeten istikrar kazanmış, ekonomik olarak nispeten gelişmiş, Irak’ta güvenlik adası sayılabilecek Irak Kürdistan Bölgesi, etnik temelli siyasetin yarattığı baskılar ile malul durumdadır. En son bağımsızlık referandumu ile ortaya çıkan tablo, Irak’ta Kürtlerin kaldıramayacağı bir sıklet ile dayatılan kışkırtılmış etnik siyaset ve hedefler Kürtleri süreç içinde yalıtılmış, kendi içinde ve hem Şii hem de Sünni Araplarla çatışma riskleri içeren bir vasata mahkum edecektir. Nitekim 2012’de Nuri El Maliki yönetimi ve 2017’de Haydar El İbadi yönetimi sırasında, Irak Şiilerinin kurduğu Dicle Operasyon Birliği ve Haşdi Şaabi ile Permerge ciddi çatışma riski ile karşıya karşıya kaldı ve kayıplar verdi.
Bu karmaşık siyasi tabloda Irak Kürtleri benzersiz bir konuma sahiptir. Bu konum, eski rejimin mağdurları olarak Şii Araplarla ortak bir siyasi hafıza ve lisana, Sünni Araplarla ortak tarihsel ve mezhebi hafıza ve lisana sahip olmaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile Irak siyasetinde kenara itilmiş yeni rejimin mağdurları olarak Sünni Arapları sisteme entegre etmenin en makul yolu Kürtlerle Sünni Arapların yakın işbirliğidir. İslam tarihinin en parlak komutanı, şarkın sevgili sultanı, İslam Milletinin mümtaz evladı Selahaddin Eyyübi gibi bir ortak sembolün yanı sıra, Nuri El Maliki döneminde ağır bir şiddete maruz kalan Arap Sünni toplumunun hemen bütün liderleri Erbile sığınmış, Erbil de büyük bir kadirşinaslıkla, Maliki hükümetinin bütün tacizlerine rağmen bu liderlere sağladığı korumayı sürdürmüştür. Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı sayın Tarık Haşimi, Nüceyfi kardeşler, şimdiki meclis başkanı Muhammed El Halbusi ilk anda akla gelenler arasındadır. Yine mesela Halbusi’nin hemen her önemli karar sürecinde mutlaka Erbil yönetimi ile istişare ettiği sır değildir. Uzun zamandır Irak parlamentosunda birçok defa Kürt parlamenter grubu ile Sünni Arap parlamenter grubu ortak hareket ediyorlar, bunun son örneği ABD’nin Iraktan çıkarılması kararıdır.
Türkiye’nin rolü
Bahsini ettiğim bu Kürt Sünni Arap yakın çalışma vasatı iki temel konuda önem arz etmektedir: Sünni Arapların yaşadıkları bölgeler Irak’ın sahip olduğu yeraltı zenginliklerden yoksundur, bu yoksunluk kaçınılmaz olarak Şii baskısıyla dayatılan siyasal alandan dışlanma ile birlikte terörize olmaya çok müsait bir toplumsal taban yaratmaktadır. Bunun yaratacağı en büyük risk şüphesiz Kürtlerin yaşadıkları bölgelere yönelik olacaktır. İkinci önemli konu ise, Irak içinde ve komşu ülkelerde tedirginlik yaratan kışkırtılmış etnik Kürt siyasi hedefleridir ki, Sünni Araplarla yakınlaşma bu tansiyonun da düşmesini sağlayacaktır. Bölgede hedefleri olan emperyalistler, terör örgütleri ve savaş lordlarınca kışkırtılan, terörize edilen bu siyasa, makul çözüm imkanlarını da bertaraf etmekte, engellemekte, akamete uğratmaktadır. Ortadoğu’nun en otantik toplumlarından ve İslam Milletinin en önemli bileşenlerinden olan Kürtlerin yalıtılması, Batılılarca terörize edilerek kardeşleri ile kavgalı hale getirilmesi ne Kürt’e ne Türk’e ne Arap’a, hiç kimseye fayda sağlamayacaktır. O halde İslam Milletinin ittifakının ve demokratik, gelişmiş siyasal yapılar kurmasının önündeki en büyük engeller olan ulus devletlerin saçma sapan yapılarına özenmekten vazgeçilip, daha üst bir kurucu aklın, kurucu siyasetin temel yapı taşları olarak Irak Kürtleri öne çıkmalıdır. Türkiye’nin de bu konuda çok daha aktif olacağı bu süreç hem Irak’a hem de bölgeye çok değerli katkılar sunacaktır.
@mustafaekici23