Ardahan’da son günlerde art arda gelen intihar olayları toplumu üzüntüye boğdu. Geçenlerde sokak ortasında iki kadının kurşunlanarak yaşamlarını yitirilmesi ardında üç gün içerisinde üç erkek ve bir kadın olmak üzere toplam dört kişi daha kendini iple asarak hayatlarına son verdiler.
Bu olaylar tüm Ardahan’ı yasa boğarken, Ardahanlıları ciddi ciddi düşündürmeye sevk etti. Toplum olarak nereye gidiyoruz? Bize ne oluyor? Toplum cinnet mi geçiriyor? Gibi sorular insanların kafalarını kurcalamaya başladı.
Günümüz dünyasında Avrupa’nın peşinde koşmaya çalışan ülkemizin insanları geride en temel değerlerini de bırakıp kaçıyorlar. Bu değerlerin ilk insandan bu yana elde ettikleri en yüce değerler olduğunun bilincine varmadan paldır küldür düştüler Avrupa yollarına. Avrupalılar bile defalarca bizim gibi gelişmekte olan o lan toplumlara ‘’biz sanayi toplumuna geçerken hatta yaptık maneviyatımızdan koptuk, şimdi bizim geçtiğimiz yoldan sizler geçiyorsunuz bizim bu günkü halimizden ders alın v e aynı hataları yapmayın. ‘’Ancak bizler bütün güzel sözlere kulaklarımızı tıkadığımız gibi bunu da duymazlıktan geldik.
Büyük aileler parçalandı. Çekirdek aileler oluştu. Anne ve babalar tek başına yalnızlığa ve torun sevgisine mahrum bırakıldı. Bir çoğunu yine batıdan örnek aldığımız huzur evlerine yerleştirdik. Bir çoğu ise evlatları tarafında ortada bırakıldı, sahip çıkılmadı.
Öte yanda parası olanın her türlü ahlaksızlığı meşruymuş gibi toplumda kabul görmeye başladı. Eski insanın Saygı ve sevgi kavramlarıyla oluşturmuş olduğu toplum modeli, yerini yozlaştırılmış bir topluma bıraktı. Ta ki bu yanlışlar silsilesi cinayetlerle sonuçlanıncaya kadar.
Yine de ders alındı mı?
Elbette alınmadı.
O güzelim Anadolu köyleri hızla göç vermeye başladı. Gençler köylerini terk ederken geride sadece yaşlılar kaldı. ‘’yalnızlık yalnızca Allaha mahsustur’’ diyen, İnsanlarımız yalnızlaştırıldı. O hoş sohbet Anadolu insanı gitti yerine, kendi değerlerinden, örf ve adetlerinden kopuk, sarsak, içi boş, ruhsuz bir gençlik gelişmeye başladı. Gelişen tek lojik olanaklar bir yanda insanların hayatlarını kolaylaştırırken bir yanda da toplumların mutluluğunu çalıyordu. Örneğin, Eve gelen misafirle sohbet etmek yerine TV ekranına kilitlenen ev sahibi gibi, akılı telefonları ellerinden bırakmayan sanal alemden kendini ararken yolunu kaybeden gençlerimiz gibi. Çayırlarda ve parklarda oyun oynamak yerine internet kafelerinde heba olan küçücük çocuklarımız gibi, akılı ev aletleri yüzünde çalışarak stres atamayan ev kadınlarımız gibi.
Ve sonuç olarak yalnız kalan insanoğlu kendi aklının yetersiz kaldığı soruları sormaya başladı kendi kendine ve doğal olarak yanıtsız kalan bu sorular beraberinde cinnetleri, intiharları getirdi. İnsan doğasına aykırı olan yalnızlık günümüzün en büyük problemi haline gelirken üniversitelere, entelektüellere, siyasetçilere, aydınlara ve mülki amirlerine çok büyük görevler düşüyor.